Türkçe
Bakara Sûresi - Ayet sayısı 286
الم
( 1 )
(Elif, Lâm, Mîm.)
ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
( 2 )
Iste o kitap, bunda süphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
( 3 )
Onlar ki gaybe iman edip namazi dürüst kilarlar ve kendilerine verdigimiz riziktan (Allah yolunda) harcarlar.
وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
( 4 )
Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler.
أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
( 5 )
Bunlar, iste Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar iste felaha erenlerdir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
( 6 )
Su muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
خَتَمَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ ۖ وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
( 7 )
Allah onlarin kalplerini ve kulaklarini mühürlemistir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardir. Ve büyük azab onlaradir.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ
( 8 )
Insanlardan öyleleri de vardir ki, inanmadiklari halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandik." derler.
يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
( 9 )
Allah'i ve müminleri aldatmaya çalisirlar. Halbuki sirf kendilerini aldatirlar da farkina varmazlar.
فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ
( 10 )
Kalplerinde hastalik vardir. Allah da onlarin hastaligini arttirmistir. Yalan söylemelerine karsilik onlara elem verici bir azab vardir.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ
( 11 )
Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çikarmayin." denildiginde: "Biz ancak islah edicileriz." derler.
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشْعُرُونَ
( 12 )
Iyi bilin ki, onlar ortaligi bozanlarin ta kendileridir, fakat anlamazlar.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ
( 13 )
Onlara: "Insanlarin (müslümanlarin) inandigi gibi inanin." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandigi gibi mi inanacagiz?" derler. Iyi bilin ki, asil beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ
( 14 )
Onlar iman edenlere rastladiklari zaman: "Inandik" derler. Fakat seytanlariyle yalniz kaldiklari zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
( 15 )
(Asil) Allah onlarla alay eder ve taskinliklari içinde serserice dolasmalarina mühlet verir.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ
( 16 )
Iste onlar o kimselerdir ki, hidayet karsiliginda sapikligi satin aldilar da, ticaretleri kâr etmedi, dogru yolu da bulamadilar.
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَّا يُبْصِرُونَ
( 17 )
Onlarin durumu, bir ates yakanin durumu gibidir. (Ates) çevresini aydinlatir aydinlatmaz Allah onlarin (gözlerinin) nurlarini giderdi ve onlari karanliklar içinde birakti, artik görmezler.
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
( 18 )
(Onlar) sagirdirlar, dilsizdirler, kördürler. Artik (hakka) dönmezler.
أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ ۚ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ
( 19 )
Yahut (onlarin durumu), gökten bosanan, içinde karanliklar, gök gürlemesi ve simsek(ler) bulunan bir yagmur(a tutulmusun hali) gibidir. Yildirimlardan ölmek korkusuyla parmaklarini kulaklarina tikarlar. Oysa Allah, inkârcilari tamamen kusatmistir.
يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ ۖ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُم مَّشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 20 )
O simsek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapiverecek. Önlerini aydinlattimi isiginda yürürler, karanlik üzerlerine çöktümü de dikilip kalirlar. Allah dilemis olsaydi isitmelerini, görmelerini de aliverirdi. Süphesiz Allah her seye kâdirdir.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
( 21 )
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'in) azabindan korunasiniz.
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَّكُمْ ۖ فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَندَادًا وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
( 22 )
O (Rabb) ki yeri sizin için bir dösek, gögü de bir bina yapti. Gökten su indirdi, onunla size rizik olarak çesitli ürünler çikardi. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a esler kosmayin.
وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
( 23 )
Eger kulumuz (Muhammed)a indirdigimiz (Kur'ân)den süphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan baska güvendiklerinizin hepsini çagirin; eger dogru iseniz.
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا وَلَن تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ
( 24 )
Yok yapamadiysaniz, ki hiçbir zaman yapamayacaksiniz, o halde yakiti insanlar ve taslar olan, inkârcilar için hazirlanmis atesten sakinin.
وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقًا ۙ قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا ۖ وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ ۖ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 25 )
Inanip yararli isler yapanlara, altlarindan irmaklar akan cennetlerin kendilerine ait oldugunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden riziklandirildiklarinda: "Bu daha önce de riziklandigimiz seydir" derler ve o rizik birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onlarin. Hem onlar orada ebedî kalacaklar.
إِنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلًا مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۖ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۘ يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِي بِهِ كَثِيرًا ۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلَّا الْفَاسِقِينَ
( 26 )
Muhakkak ki Allah bir sivri sinegi, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. Iman edenler bilirler ki, o süphesiz haktir, Rabb'lerindandir. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarini sasirtir, yine onunla birçoklarini yola getirir. Onunla ancak o fasiklari sasirtir.
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
( 27 )
Onlar ki, söz verip andlastiktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'in birlestirmesini emrettigi seyi (iman ve akrabalik baglarini) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Iste zarara ugrayanlar onlardir.
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ ۖ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
( 28 )
Allah'i nasil inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.
هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ ۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
( 29 )
O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratti . Sonra göge yöneldi, onlari yedi gök olarak düzenledi. O, her seyi bilir.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً ۖ قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ ۖ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ
( 30 )
Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacagim" demisti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksin? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
( 31 )
Ve Âdem'e isimlerin hepsini ögretti, sonra onlari meleklere gösterip: "Haydi davanizda sadiksaniz bana sunlari isimleriyle haber verin." dedi.
قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
( 32 )
Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize ögrettiginden baska bir bilgimiz yoktur. Süphesiz sen bilensin, hakîmsin".
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَائِهِمْ ۖ فَلَمَّا أَنبَأَهُم بِأَسْمَائِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
( 33 )
(Allah): "Ey Âdem, bunlara onlari isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onlari haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarini bilirim, sizin açikladiginizi da, içinizde gizlediginizi de bilirim" dememis miydim?" dedi.
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
( 34 )
Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalniz Iblis dayatti, kibrine yediremedi, inkârcilardan oldu.
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
( 35 )
Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve esin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediginiz yerde bol bol yeyin, fakat su agaca yaklasmayin, yoksa zalimlerden olursunuz."
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ
( 36 )
Bunun üzerine seytan onlari(n ayagini) oradan kaydirdi, içinde bulunduklari (cennet yurdu)ndan çikardi. Biz de: "Birbirinize düsman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardir." dedik.
فَتَلَقَّىٰ آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
( 37 )
Derken Âdem Rabb'indan birtakim kelimeler aldi, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( 38 )
Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafimdan bir hidayet rehberi geldiginde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardir.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 39 )
Inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardir.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ
( 40 )
Ey Israilogullari, size verdigim nimetimi hatirlayin, bana verdiginiz sözü tutun ki, ben de size verdigim sözü tutayim ve sadece benden korkun!
وَآمِنُوا بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ ۖ وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ
( 41 )
Yaninizdakini (Tevrat'i) tasdik edici olarak indirdigim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayin, benim âyetlerimi birkaç paraya degismeyin. Ancak benden korkun.
وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
( 42 )
Hakk'i batila karistirip da, bile bile hakki gizlemeyin.
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ
( 43 )
Hem namazi dosdogru kilin, zekati verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
( 44 )
Insanlara iyiligi emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)i okuyorsunuz. Hâlâ aklinizi basiniza almayacak misiniz?
وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ ۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ
( 45 )
Bir de sabirla, namazla yardim isteyin. Süphesiz bu, (Allah'a) saygili olanlardan baskasina agir gelir.
الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَاقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ
( 46 )
Onlar ki, Rablerine kavusacaklarini ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
( 47 )
Ey Israilogullari! Size verdigim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kildigimi hatirlayin.
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
( 48 )
Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir sey ödeyemez, kimseden sefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alinmaz ve onlara hiçbir yardim da yapilmaz.
وَإِذْ نَجَّيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُم بَلَاءٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ
( 49 )
(Hem hatirlayin ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardik, (onlar) size azabin en kötüsünü reva görüyor, ogullarinizi bogazliyor, kadinlarinizi sag birakiyorlardi. Ve bunda size Rabbiniz tarafindan büyük bir imtihan vardi.
وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَأَنجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
( 50 )
Hani bir zamanlar sizin için denizi yarip, sizi kurtardik da Firavun'un adamlarini suda bogduk, siz de bakip duruyordunuz.
وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَىٰ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
( 51 )
Hani bir zamanlar Musa'ya kirk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasindan buzagiyi put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
( 52 )
Sonra yine de sizi affettik, artik sükretmeniz gerekiyordu.
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
( 53 )
Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabi ve furkani verdik, gerekirdi ki, dogru yolda gidesiniz.
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُم بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
( 54 )
Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzagiyi put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmaniz Bârî Teâlâniz katinda sizin için hayirlidir, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir.
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
( 55 )
Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'i açikça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacagiz." demistiniz de bunun üzerine sizi yildirim çarpmisti ve siz de bakakalmistiniz.
ثُمَّ بَعَثْنَاكُم مِّن بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
( 56 )
Sonra sükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardindan yeniden diriltmistik.
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۖ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
( 57 )
Ve üstünüze o bulutu gölge yaptik, ve size ihsan ettigimiz hos riziklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvasi ve bildircin indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardi.
وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هَٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ ۚ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
( 58 )
Hani bir zamanlar "Su sehre girin de onun nimetlerinden dilediginiz sekilde bol bol yiyin ve kapidan secde ederek girin ve "hitta" (bizi bagisla!) deyin ki, size, hatalarinizi magfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttiracagiz" dedik.
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
( 59 )
Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü degistirdiler, onu kendilerine söylenildiginden baska bir sekle soktular. Biz de kötülük yaptiklari için o zalimlere murdar bir azap indirdik.
وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
( 60 )
Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemisti, biz de "asanla tasa vur!" demistik, bunun üzerine o tastan on iki pinar fiskirmisti. Her kisim insan kendi su alacagi yeri bildi. Allah'in rizkindan yiyin ve için de bozgunculuk ve saldirganlik yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نَّصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا ۖ قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَىٰ بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ ۚ اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ ۗ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُوا يَعْتَدُونَ
( 61 )
Hani bir zamanlar, "Ey Musa, biz tek çesit yemege asla katlanamayacagiz, yeter artik bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetistirdigi seylerden; sebzesinden, kabagindan, sarmisagindan, mercimeginden ve soganindan çikarsin." dediniz. O da size "O üstün olani daha asagi olanla degistirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayin o vakit istediginiz elbette olacaktir." dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet damgasi vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba ugradilar. Evet öyle oldu, çünkü Allah'in âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksiz yere peygamberleri öldürüyorlardi. Evet öyle oldu, çünkü isyana daliyorlar ve asiri gidiyorlardi.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالنَّصَارَىٰ وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( 62 )
Süphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hiristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel islerse elbette Rabbleri katinda bunlarin ecirleri vardir, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak degillerdir.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
( 63 )
Hani bir zamanlar sizden mîsak (saglam bir söz) almistik, Tur'u üstünüze kaldirip demistik ki; size verdigimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayin, gerek ki, korunursunuz.
ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ ۖ فَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ
( 64 )
Sonra verdiginiz sözün arkasindan yüz çevirdiniz, eger üzerinizde Allah'in lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara ugrayanlardan olurdunuz.
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ
( 65 )
Içinizden cumartesi günü yasagini çigneyenleri elbette bilirsiniz. Iste bundan dolayi onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
( 66 )
Bu ibret dolu cezayi öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir ögüt yaptik.
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تَذْبَحُوا بَقَرَةً ۖ قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا ۖ قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
( 67 )
Hani bir zamanlar Musa kavmine demisti ki Allah, size bir bakara (sigir) bogazlamanizi emrediyor. Onlar da "Sen bizimle egleniyor, alay mi ediyorsun?" dediler. Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a siginirim." dedi.
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ ۚ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَٰلِكَ ۖ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ
( 68 )
Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açiklasin." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yasli, ne de pek taze, ikisi arasi dinç bir sigirdir, haydi emrolundugunuz isi yapiniz." dedi.
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ
( 69 )
Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açiklasin." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsari bir sigirdir." dedi.
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّا إِن شَاءَ اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ
( 70 )
Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açiklasin, çünkü o bize biraz karisik geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz." dediler.
قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا ذَلُولٌ تُثِيرُ الْأَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لَّا شِيَةَ فِيهَا ۚ قَالُوا الْآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ ۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ
( 71 )
Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte kosulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacasi olmayan bir sigirdir". Onlar da: "Iste tam simdi gerçegi ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup bogazladilar. Az kaldi yapmayacaklardi.
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا ۖ وَاللَّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
( 72 )
Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüstünüz de onun hakkinda birbirinizle atismis ve onu üstünüzden atmistiniz, halbuki Allah, saklamis oldugunuzu açiga çikaracakti.
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا ۚ كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
( 73 )
Iste bundan dolayi, o sigirin bir parçasi ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri iste böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklinizi basiniza toplarsiniz.
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ۚ وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
( 74 )
Sonra bunun arkasindan yine kalbleriniz katilasti, simdi de tas gibi, ya da tastan da beter hale geldi. Çünkü taslardan öylesi var ki; içinden nehirler kayniyor, yine öylesi var ki, çatliyor da bagrindan sular fiskiriyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlaniyor... Ve sizin neler yaptiginizdan Allah gafil degildir.
أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
( 75 )
Simdi bunlarin, size hemen inanacaklarini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardi ki, Allah'in kelâmini isitirlerdi de sonra ona akillari yattigi halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ قَالُوا أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
( 76 )
Üstelik iman edenlere rastladiklarinda inandik derler, birbirleriyle basbasa kaldiklari zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansinlar diye mi tutup Allah'in size açikladigi gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç akliniz yok mu be?" derlerdi.
أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
( 77 )
Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sir olarak saklar ve neyi açikça söylerlerse Allah hepsini bilir.
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلَّا أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ
( 78 )
Bunlarin bir de ümmî (okuma yazmasi olmayan) kismi vardir, kitabi bilmezler, ancak birtakim kuruntu yiginina, bos saplantilara kapilir ve zan içinde dolasir dururlar.
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنْ عِندِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۖ فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا يَكْسِبُونَ
( 79 )
Bunlarin bir de ümmî (okuma yazmasi olmayan) kismi vardir, kitabi bilmezler, ancak birtakim kuruntu yiginina, bos saplantilara kapilir ve zan içinde dolasir dururlar.
وَقَالُوا لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلَّا أَيَّامًا مَّعْدُودَةً ۚ قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ اللَّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ عَهْدَهُ ۖ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
( 80 )
Bir de dediler ki: "Bize sayili birkaç günden baska asla ates azabi dokunmaz". De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldiniz? Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah'a karsi bilemeyeceginiz seyleri mi söylüyorsunuz?"
بَلَىٰ مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 81 )
Evet kim bir günah islemis de kendi günahi kendisini her yandan kusatmis ise, iste öyleleri ates ehlidirler ve orada ebedî kalicidirlar.
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 82 )
Iman edip salih ameller isleyenler, iste öyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalicidirlar.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِّنكُمْ وَأَنتُم مُّعْرِضُونَ
( 83 )
Hani bir vakitler Israilogullari'ndan söylece mîsak (kesin bir söz) almistik: Allah'dan baskasina tapmayacaksiniz, ana-babaya iyilik, yakinligi olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksiniz, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazi kilacak, zekati vereceksiniz. Sonra çok aziniz müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ
( 84 )
Yine bir zamanlar mîsakinizi almistik; birbirinizin kanlarini dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarinizdan çikarmiyacaksiniz. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrariniza sahit de oldunuz.
ثُمَّ أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ ۚ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ ۚ فَمَا جَزَاءُ مَن يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
( 85 )
Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarindan çikariyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düsmanlik güdüyor ve bu konuda birlesip birbirinize arka çikiyorsunuz, sayet size esir olarak gelirlerse fidyelesmeye kalkiyorsunuz. Halbuki yurtlarindan çikarilmalari size haram kilinmis idi. Yoksa siz kitabin bir kismina inanip bir kismini inkâr mi ediyorsunuz? Su halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatinda perisanliktan baska ne kazanirlar, kiyamet gününde de en siddetli azaba ugratilirlar. Allah, yaptiklarinizdan gafil degildir.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ ۖ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
( 86 )
Bunlar ahireti, dünya hayatina satmis kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardim da gelmez.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ ۖ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ
( 87 )
Celâlim hakki için Musa'ya o kitabi verdik, arkasindan birtakim peygamberler de gönderdik, hele Meryem oglu Isa'ya apaçik mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoslanmayacagi bir emirle gelen her peygambere kafa mi tutacaksiniz? Kibrinize dokundugu için onlarin bir kismina yalan diyecek, bir kismini da öldürecek misiniz?
وَقَالُوا قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَل لَّعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلًا مَّا يُؤْمِنُونَ
( 88 )
(Yahudiler, peygamberimize karsi alayli bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz kiliflidir." dediler. Bilakis Allah, onlari kâfirlikleri yüzünden lanetledi. Bundan dolayi çok az imana gelirler.
وَلَمَّا جَاءَهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُوا مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَمَّا جَاءَهُم مَّا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهِ ۚ فَلَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الْكَافِرِينَ
( 89 )
Yanlarindakini tasdik etmek üzere onlara Allah katindan bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karsi onunla yardim isteyip durduklari halde, o tanidiklari kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. Iste bundan dolayi Allah'in laneti kâfirleredir.
بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ بَغْيًا أَن يُنَزِّلَ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ عَلَىٰ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ ۚ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ
( 90 )
Ne kadar çirkindir o ugruna kendilerini sattiklari sey ki; Allah'in kullarindan diledigine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. Iste bu yüzden de gazap üstüne gazaba ugradilar. Can yakici azap asil kâfirler içindir.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَهُمْ ۗ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنبِيَاءَ اللَّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
( 91 )
Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildigi zaman, onlar "Biz kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan baskasini inkâr ederler. Oysa yanlarindaki Tevrat'i tasdik eden gerçek vahiy odur. Onlara de ki; "Peki madem gerçek mümin sizsiniz de ne diye daha önce Allah'in peygamberlerini öldürüyordunuz?
وَلَقَدْ جَاءَكُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
( 92 )
Celâlim hakki için Musa size belgelerle gelmisti de onun arkasindan tuttunuz o buzagiya taptiniz. Siz iste o zâlimlersiniz.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا ۖ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ ۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
( 93 )
Bir zamanlar size, "verdigimiz kitaba kuvvetle sarilin ve onu dinleyin." diye Tûr'u tepenize kaldirip mîsakinizi aldik. (O yahudiler): "Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayi yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, "Eger siz mümin kimseler iseniz, bu imaniniz size ne çirkin seyler emrediyor!
قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِندَ اللَّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
( 94 )
De ki; Allah yaninda ahiret yurdu (cennet) baskalarinin degil de yalnizca sizin ise, eger iddianizda da sadik iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.
وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ
( 95 )
Fakat elleriyle isledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَىٰ حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا ۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
( 96 )
Elbette onlari insanlarin hayata en hirsli, en düskün olanlari olarak bulacak, hatta müsriklerden bile daha düskün bulacaksin. Onlarin her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yasamak kendisini azaptan kurtarip uzaklastiracak degildir. Allah, onlarin neler yaptigini görüp duruyor.
قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
( 97 )
Söyle; her kim Cebrail'e düsman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'i senin kalbine Allah'in izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayici, müminlere hidayet ve müjde kaynagi olmak üzere o indirdi.
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ
( 98 )
Her kim Allah'a, Allah'in meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düsman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düsmanidir.
وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلَّا الْفَاسِقُونَ
( 99 )
Sanim hakki için sana çok açik âyetler; parlak mucizeler indirdik. Öyle ki, iman sahasindan uzaklasmis fasiklardan baskasi onlari inkâr etmez.
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
( 100 )
O fasiklar hem bunlari tanimiyacaklar, hem de ne zaman bir ahd üzerine antlasma yapsalar, her defasinda mutlaka içlerinden bir güruh çikip onu bozacak ve ativerecek öyle mi? Hatta az bir güruh degil, onlarin çogu ahit tanimaz imansizlardir.
وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
( 101 )
Üstelik Allah tarafindan onlara, yanlarindaki kitabi tasdik edici bir peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kismi, Allah'in kitabini sirtlarindan geriye attilar, sanki hiçbir sey bilmiyorlarmis gibi yaptilar.
وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَانَ ۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَٰكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ ۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ ۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ ۚ وَمَا هُم بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ ۚ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ ۚ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
( 102 )
Tuttular da Süleyman mülküne dair seytanlarin uydurup izledikleri seyin ardina düstüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadi, lakin o seytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir ögretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki melege indirilen seyleri ögretiyorlardi. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakin sihir yapip da kâfir olmayin!" demeden kimseye birsey ögretmezlerdi. Iste bunlardan kari ile kocanin arasini ayiracak seyler ögreniyorlardi. Fakat Allah'in izni olmadikça bununla kimseye zarar verebilecek degillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda saglamayacak bir sey ögreniyorlardi. Yemin olsun ki, onu her kim satin alirsa, onu alanin ahirette bir nasibi olmayacagini da çok iyi biliyorlardi. Hakkiyle bilselerdi, ugruna canlarini sattiklari sey ne çirkin bir seydi.
وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ خَيْرٌ ۖ لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
( 103 )
Sayet onlar iman edip de korunmus olsalardi, elbette Allah tarafindan verilecek mükafat çok hayirli olacakti. Keske bunu bilselerdi.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انظُرْنَا وَاسْمَعُوا ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
( 104 )
Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardir.
مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
( 105 )
Ne Kitap ehlinden, ne de müsriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayir indirilsin istemez. Allah ise, üstünlügü, rahmetiyle diledigine mahsus kilar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.
مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا ۗ أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 106 )
Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayirlisini yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her seye kâdirdir.
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
( 107 )
Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'indir, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan baska ne bir dost, ne de bir yardimci vardir.
أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ ۗ وَمَن يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ
( 108 )
Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya soruldugu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imani küfürle degistirirse artik düz yolun ortasinda sapitmis olur.
وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 109 )
Ehl-i kitaptan birçogu arzu etmektedir ki, sizi imaninizdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sirf nefsaniyetlerinden ve kiskançliktan dolayi bunu yaparlar. Buna ragmen siz simdi af ile, hosgörüyle davranin tâ Allah emrini verinceye kadar. Süphe yok ki Allah her seye kâdirdir.
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
( 110 )
Siz namazi hakkiyle kilmaya bakin ve zekati verin! Kendi nefsiniz için her ne hayir yaparsaniz, Allah katinda onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptiklarinizi görmektedir.
وَقَالُوا لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ ۗ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
( 111 )
Bir de "yahudi ve hiristiyanlardan baskasi asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onlarin kendi kuruntularidir. Sen de onlara de ki; "Eger dogru iseniz, haydi bakalim getirin delilinizi."
بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( 112 )
Hayir, hayir! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, iste onun Rabbi katinda ecri vardir. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak degiller.
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَىٰ عَلَىٰ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
( 113 )
Yahudiler dediler ki, "Hiristiyanlar birsey üzerinde degiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir sey üzerinde degiller" dediler. Oysa hepsi de kitabi okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onlarin dedikleri gibi dediler. Iste bundan dolayi Allah, ihtilafa düstükleri bu gibi seylerde, kiyamet günü aralarinda hüküm verecektir.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا ۚ أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
( 114 )
Allah'in mescitlerini, içlerinde Allah'in isminin anilmasindan meneden ve onlarin harap olmalarina çalisan kimselerden daha zâlim kim olabilir! Iste bunlar, oralara korka korka girmekten baska birsey yapmazlar. Bunlara dünyada perisanlik, ahirette de büyük bir azap vardir.
وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
( 115 )
Bununla beraber, dogu da Allah'in, bati da Allah'indir. Artik nereye dönerseniz dönün, orasi Allah'a çikar. Süphe yok ki, Allah(in rahmeti) genistir, O, her seyi bilendir.
وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ
( 116 )
O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâsâ, O sübhândir. Dogrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun egmistir.
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
( 117 )
O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir isin olmasini murad edince, ona yalnizca "ol!" der, o da hemen oluverir.
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
( 118 )
Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konussa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tipki böyle, bunlarin dedikleri gibi demislerdi. Onlarin kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açik seçik gösterdik.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
( 119 )
Süphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabimizin habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu degilsin.
وَلَن تَرْضَىٰ عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۗ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
( 120 )
Sen onlarin milletlerine tabi olmadikça ne yahudiler, ne de hiristiyanlar senden asla hosnud ve razi olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'in hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Sânim hakki için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkip da onlarin arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardimci.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۗ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
( 121 )
Kendilerine kitabi verdigimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkini vererek okurlar. Iste onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, iste o inkârcilar hüsran içindedirler.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
( 122 )
Ey Israilogullari! Sizlere ihsan ettigim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttugumu hatirlayin!
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
( 123 )
Ve öyle bir günden sakinin ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir sey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona sefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardim da görmezler.
وَإِذِ ابْتَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ ۖ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا ۖ قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِي ۖ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ
( 124 )
Sunu da unutmayin ki, bir zamanlar Ibrahim'i Rabbi, birtakim kelimeler ile imtihan etti, o, onlari sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacagim." buyurdu. Ibrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْنًا وَاتَّخِذُوا مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى ۖ وَعَهِدْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
( 125 )
Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kildik. Siz de Makam-i Ibrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrica Ibrahim ile Ismail'e söyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
( 126 )
Ve o vakit Ibrahim "Ey Rabbim, burasini güvenli bir belde kil, halkindan Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çesitli meyvalarla riziklandir" diye yalvardi. Allah buyurdu ki: "küfredeni dahi riziklandirir da hayattan biraz nasip aldiririm, sonra da onu ates azabina ugratirim ki, orasi ne yaman bir duraktir!"
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا ۖ إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
( 127 )
Ve ne vakit ki Ibrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye basladi, Ismail ile birlikte söyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç süphesiz isiten sensin, bilen sensin.
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
( 128 )
Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalniz senin için boyun egen müslümanlar kil, hem de soyumuzdan yalniz senin için boyun egen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarini göster, tevbemize rahmetle bakiver. Hiç süphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
( 129 )
Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabi ve hikmeti ögretsin, içlerini ve dislarini tertemiz yapip onlari pâk eylesin. Hiç süphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفْسَهُ ۚ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
( 130 )
Ibrahim'in milletinden, kendine kiyan beyinsizden baska kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptik, hiç süphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.
إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ ۖ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
( 131 )
Rabbi ona, "Islâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
وَوَصَّىٰ بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ لَكُمُ الدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
( 132 )
Bu dini Ibrahim, kendi ogullarina vasiyyet etti, Yakub da öyle yapti: "Ey ogullarim! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, baska dinlerden uzak durun, yalnizca müslüman olarak can verin!" dedi.
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
( 133 )
Yoksa siz de olaya sahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattigi zaman, ogullarina; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dedigi zaman, ogullari; "Senin Allah'ina ve atalarin Ibrahim, Ismail ve Ishak'in Allah'ina, tek olan o Allah'a ibadet edecegiz. Biz ancak O'na boyun egen müslümanlariz." dediler.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
( 134 )
Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandiklari, size de kendi kazandiginiz. Siz onlarin yaptiklarindan sorguya çekilecek degilsiniz.
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۖ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
( 135 )
Bir de: "yahudi veya hiristiyan olunuz ki, hidayet bulasiniz." dediler. Sen onlara de ki: "Hayir! Hanif olarak hakka tapan Ibrahim'in dinine (uyariz) ki, o hiçbir zaman müsriklerden olmadi."
قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
( 136 )
Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse Ibrahim'e, Ismail'e, Ishak'a, Yakup'a ve torunlarina ne indirildiyse, Musa'ya ve Isa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onlarin arasinda fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun egen müslümanlariz."
فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنتُم بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوا ۖ وَّإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ ۖ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
( 137 )
Eger onlar da sizin iman ettiginiz gibi iman ederlerse dogru yola girmis, hidayeti bulmus olurlar. Yok eger yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didismenin içindedirler. Allah onlara karsi sana yeter. Ve O, isitendir, bilendir.
صِبْغَةَ اللَّهِ ۖ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً ۖ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ
( 138 )
Allah'in boyasina bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? Iste biz O'na ibadet edenleriz.
قُلْ أَتُحَاجُّونَنَا فِي اللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ
( 139 )
De ki: "Allah hakkinda bizimle didismeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Su kadar var ki, biz O'na ihlas ile sariliyoruz.
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
( 140 )
"Yoksa siz, Ibrahim de, Ismail de, Ishak da, Yakup da ve torunlari da hep yahudi ve hiristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mi?" Allah'in sahitlik ettigi bir hakikati bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptiklarinizdan gafil degildir.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
( 141 )
Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandiklari, size de kendi kazandiklariniz. Ve siz onlarin yaptiklarindan sorumlu tutulacak degilsiniz.
سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا ۚ قُل لِّلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
( 142 )
Insanlar içinde bir kisim beyinsizler takimi, "Bunlari bulunduklari kibleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Dogu da, bati da Allah'indir. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا ۗ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
( 143 )
Ve iste böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kildik ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örnegi ve hakkin sahitleri olasiniz, Peygamber de sizin üzerinize sahit olsun. Daha önce içinde durdugun Kâ'be'yi kible yapmamiz da sunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayiralim. Bu is elbette Allah'in hidayet ettigi kimselerin disindakilere çok agir gelecekti. Allah imaninizi kaybedecek degildir. Hiç süphesiz Allah, bütün insanlara çok sefkatlidir, çok merhametlidir.
قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ ۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا ۚ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
( 144 )
Dogrusu, biz, yüzünün semaya yöneldigini, orada sekilden sekile geçerek, aranip durdugunu görüyorduk. Artik seni hosnud olacagin bir kibleye çevirecegiz. Haydi bakalim, yüzünü Mescid-i Haram'a dogru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursaniz olun, yüzünüzü o tarafa dogru çevirin! Kendilerine kitap verilmis olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktir. Ve Allah, onlarin yaptiklarindan ve yapmakta olduklarindan gafil degildir.
وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَّا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ ۚ وَمَا أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ ۚ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ إِنَّكَ إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
( 145 )
Celâlim için, sen o kitap verilmis olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kiblene tabi olmazlar, sen de onlarin kiblesine tabi olmazsin. Zaten onlar da birbirlerinin kiblesine tabi degiller. Celâlim hakki için, sana gelen bunca ilmin arkasindan sen tutar da onlarin arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç süphesiz, sen de zâlimlerden olursun.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّ فَرِيقًا مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
( 146 )
O kendilerine kitap verdigimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi ogullarini tanir gibi tanirlar, böyle iken içlerinden bir takimi gerçegi bile bile gizlerler.
الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
( 147 )
O hak, Rabbindendir. Artik süpheye düsenlerden olma sakin!
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا ۖ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ ۚ أَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 148 )
Ümmetlerden her birinin bir yönü vardir, o ona yönelir, haydin, hep hayirlara kosun, yarisin. Her nerede olsaniz Allah sizi toplar, bir araya getirir. Süphesiz ki Allah her seye kâdirdir.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۖ وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
( 149 )
Hem her nereden yola çikarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a dogru yüzünü çevir. Bu emir süphesiz hak, Rabbinden oldugu gerçektir. Allah yaptiklarinizdan habersiz de degildir.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
( 150 )
Her nereden yola çikarsan yüzünü Mescid-i Haram'a dogru çevir, ve her nerede olsaniz yüzünüzü ona dogru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasin. Ancak içlerinden haksizlik edenler baska. Siz de onlardan korkmayin, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayim, hem gerek ki dogru yolu bulasiniz.
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
( 151 )
Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabi ve hikmeti ögretiyor. Size bilmediginiz seyleri ögretiyor.
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ
( 152 )
O halde beni anin, ben de sizi anayim. Bana sükredin de nankörlük etmeyin.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
( 153 )
Ey iman edenler! Sabir ve namazla yardim isteyin. Süphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
وَلَا تَقُولُوا لِمَن يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ وَلَٰكِن لَّا تَشْعُرُونَ
( 154 )
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayir, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.
وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ ۗ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
( 155 )
Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlik, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edecegiz. Müjdele o sabredenleri!
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ
( 156 )
Onlar baslarina bir musibet geldigi zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na dönecegiz." derler.
أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
( 157 )
Iste onlar var ya, Rablerinden, magfiretler ve rahmet onlaradir. Iste hidayete erenler de onlardir.
إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَائِرِ اللَّهِ ۖ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا ۚ وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
( 158 )
Gerçekten Safâ ile Merve Allah'in alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunlari tavaf etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayir islerse, süphesiz Allah iyiligin karsiligini verir, o her seyi bilir.
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَىٰ مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ ۙ أُولَٰئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ
( 159 )
Indirdigimiz apaçik delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açikladiktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَأُولَٰئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
( 160 )
Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçegi söyleyenler baska. Iste onlari ben bagislarim. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
( 161 )
Ama âyetlerimizi inkar etmis ve kâfir olarak can vermis olanlara gelince, iste Allah'in laneti, meleklerin laneti ve insanlarin laneti hep onlarin üzerine olsun.
خَالِدِينَ فِيهَا ۖ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ
( 162 )
Onlar ebedi olarak onun altinda kalirlar. Ne azablari hafifletilir, ne de kendilerine göz açtirilir.
وَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَٰنُ الرَّحِيمُ
( 163 )
Her halde hepinizin ilâhi, bir tek ilâhtir. Ondan baska bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir.
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
( 164 )
Süphesiz göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, insanlara yarar seylerle denizde akip giden gemide, Allah'in yukaridan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanlari yaymasinda, rüzgarlari degistirmesinde, gök ile yer arasinda emre hazir olan bulutta süphesiz akilli olan bir topluluk için elbette Allah'in birligine deliller vardir.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِّلَّهِ ۗ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَأَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
( 165 )
Insanlardan kimi de Allah'tan baska seyleri O'na es tutuyorlar da onlari, Allah'i sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabi görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait oldugunu ve Allah'in azabinin gerçekten çok siddetli bulundugunu keske anlasalardi.
إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ
( 166 )
O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabi görerek kendilerine uyanlardan kaçip uzaklasmislar ve aralarindaki bütün baglar parça parça kopmustur.
وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُوا مِنَّا ۗ كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ ۖ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ
( 167 )
Onlara uyanlar da söyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüs olsaydi da onlarin bizden uzaklastiklari gibi biz de onlardan uzaklassaydik!" Iste böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yigilmis hasretler (pismanlik ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu atesten çikacak degillerdir.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
( 168 )
Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak sartiyla yiyin. Fakat seytanin adimlarina uymayin. Çünkü o size belli bir düsmandir.
إِنَّمَا يَأْمُرُكُم بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ وَأَن تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
( 169 )
O size hep çirkin ve murdar isleri emreder, Allah'a karsi bilmediginiz seyler söylemenizi ister.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا ۗ أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ
( 170 )
Onlara: "Allah'in indirdigine uyun." dendigi vakit de: "Yok, atalarimizi neyin üzerinde bulduysak ona uyariz." dediler. Ya atalari bir seye akil erdiremez ve dogruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?
وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَاءً وَنِدَاءً ۚ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
( 171 )
O kâfirlerin hali, sadece bir çagirma veya bagirmadan baskasini isitmeyerek haykiranin haline benzer; onlar sagirdirlar, dilsizdirler, kördürler, akil da etmezler.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
( 172 )
Ey iman edenler! Size kismet ettigimiz riziklarin hos ve temiz olanlarindan yiyin ve Allah'a sükredin, eger yalniz O'na kulluk ediyorsaniz.
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللَّهِ ۖ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 173 )
O, size yalniz sunlari haram kildi: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan baskasi adina kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalirsa, baskasinin hakkina tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek sartiyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bagislayicidir, çok merhametlidir.
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۙ أُولَٰئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
( 174 )
Allah'in indirdigi kitaptan bir seyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karinlari dolusu atesten baska birsey yemezler. Kiyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çikarir. Onlara sadece aci veren bir azab vardir.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ ۚ فَمَا أَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ
( 175 )
Iste onlar, hidayeti verip sapikligi, affedilmeyi birakip azabi satin alan kimselerdir. Bunlar, atese karsi ne kadar da sabirlidirlar!
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
( 176 )
Süphesiz ki Allah kitabi hak bir sebeple indirmistir. Kitap hakkinda ihtilafa düsenler ise, süphesiz haktan uzak, bir anlasmazlik içindedirler.
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا ۖ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
( 177 )
Yüzlerinizi bazan dogu, bazan bati tarafina çevirmeniz erginlik degildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakinligi olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmisa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazi kilarlar, zekati verirler. Bir de andlastiklari zaman sözlerini yerine getirenler, hele sikinti ve hastalik durumlarinda ve harbin siddetli zamaninda sabir ve kararlilik gösterenler var ya, iste dogru olanlar da bunlardir, korunanlar da bunlardir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى ۖ الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنثَىٰ بِالْأُنثَىٰ ۚ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ۗ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ ۗ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ
( 178 )
Ey iman edenler! Öldürmede kisas size farz kilindi. Hüre hür, köleye köle, kadina kadin. Ama her kim, ölenin kardesi tarafindan bir sey karsiligi bagislanirsa, o zaman örfe uymasi, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafindan bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasindan yine saldirirsa, artik ona aci veren bir azab vardir.
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
( 179 )
Ey temiz akil sahipleri! Kisasta sizin için bir hayat vardir. Ümit edilir ki, korunursunuz.
كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِن تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ
( 180 )
Birinize ölüm geldigi vakit, bir hayir (bir mal) birakacaksa, babasi, anasi ve en yakin akrabasi için mesru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kilindi.
فَمَن بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
( 181 )
Simdi her kim, bunu duyduktan sonra onu degistirirse, her halde vebali, sirf o degistirenlerin boynunadir. Süphe yok ki Allah, her seyi isitir ve bilir.
فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 182 )
Her kim de vasiyet edenin, bir hata islemesinden veya bir günaha girmesinden endise eder de taraflarin arasini düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Süphesiz ki, Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
( 183 )
Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kilindigi gibi size de farz kilindi. Umulur ki korunursunuz.
أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۚ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ ۖ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ ۚ وَأَن تَصُومُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
( 184 )
(Size farz kilinan oruç), sayili günlerdedir. Içinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diger günlerde, tutamadigi günler sayisinca tutar. Ona dayanip kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrina fidyeyi artirirsa, hakkinda daha hayirlidir. Bununla beraber, eger bilirseniz, oruç tutmaniz sizin için daha hayirlidir.
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَىٰ وَالْفُرْقَانِ ۚ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ۖ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۗ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
( 185 )
O Ramazan ayi ki, insanlari irsad için, hak ile batili ayiracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya sahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadigi günler sayisinca diger günlerde kaza etsin. Allah size kolaylik diler zorluk dilemez. Sayiyi tamamlamanizi, size dogru yolu gösterdiginden dolayi Allah'i tekbir etmenizi ister. Umulur ki sükredersiniz.
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
( 186 )
Sayet kullarim, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakinimdir. Bana dua edince, duacinin duasini kabul ederim. O halde onlar da benim davetime kossunlar ve bana hakkiyla iman etsinler ki, dogru yola gidebilsinler.
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتَانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
( 187 )
Oruç gecesi kadinlariniza yaklasmaniz, size helâl kilindi. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasiniz. Allah, nefsinize güvenemeyeceginizi bildigi için müracaatinizi kabul buyurdu ve sizi bagisladi. Simdi onlara yaklasin ve Allah'in sizler için yazdigini isteyin. Ta fecrin beyaz ipligi siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklasmayin. Bunlar, Allah'in sinirlaridir, sakin onlara yaklasmayin. Allah, âyetlerini insanlara böyle açikliyor ki sakinip korunsunlar.
وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
( 188 )
Bir de aranizda mallarinizi batil sebeplerle yemeyin. Insanlarin mallarindan bir kismini bile bile günah ile yemek için, o mallari hakimlere rüsvet olarak vermeyin.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَهِلَّةِ ۖ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ ۗ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَن تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
( 189 )
Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarindan gelmeniz degildir. Fakat iyilige eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapilarindan gelin, Allah'tan korkun ki, kurtulusa eresiniz.
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
( 190 )
Size savas açanlarla Allah yolunda çarpisin. Fakat haksiz saldirida bulunmayin. Çünkü Allah, haksiz saldirida bulunanlari sevmez.
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ ۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ ۖ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ ۗ كَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ
( 191 )
Onlari nerede yakalarsaniz öldürün ve sizi çikardiklari yerden onlari çikarin. O fitne, öldürmeden daha siddetlidir. Yalniz Mescid-i Haram yaninda onlar sizinle savasmadikça siz de onlarla savasmayin. Fakat sizi öldürmeye kalkisirlarsa, hemen onlari öldürün. Kâfirlerin cezasi böyledir.
فَإِنِ انتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 192 )
Artik sirkten vazgeçerlerse, süphesiz ki Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ ۖ فَإِنِ انتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ
( 193 )
Hem bir fitne kalmayip, din yalniz Allah'in oluncaya kadar onlarla çarpisin . Vazgeçerlerse, düsmanlik ancak zalimlere karsidir.
الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
( 194 )
Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karsiliktir. O halde kim size saldirdiysa, siz de ona yaptigi saldirinin ayniyle saldirin da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
وَأَنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ ۛ وَأَحْسِنُوا ۛ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
( 195 )
Allah yolunda mal harcayin da kendinizi ellerinizle tehlikeye birakmayin ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ ۚ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۖ وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِّن رَّأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ ۚ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۚ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ ۗ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ۗ ذَٰلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
( 196 )
Hac ve umreyi de Allah için tamam yapin. Eger bunlardan alikonursaniz, o zaman kolayiniza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesilecegi yere varincaya kadar baslarinizi tiras etmeyin. Içinizden hasta olana veya basindan bir rahatsizligi bulunana tiras için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtuldugunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayina gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndügünüzde ki tam on gün oruç tutmasi lazim gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarinda oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'in azabi gerçekten çok siddetlidir.
الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ ۚ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ ۗ وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَىٰ ۚ وَاتَّقُونِ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ
( 197 )
Hac, bilinen aylardadir. Her kim o aylarda hacca baslayip kendisine farz ederse; artik hacda kadina yaklasmak, günah islemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayirdan ne islerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azik edinin. Süphesiz ki aziklarin en hayirlisi Allah korkusudur. Ey akil sahipleri! Benden korkun!
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُوا فَضْلًا مِّن رَّبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِندَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ
( 198 )
Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiginiz zaman Mes'ar-i Haram yaninda (Müzdelife'de) Allah'i zikredin. O'nu, size gösterdigi sekilde zikredin. Dogrusu siz, bundan önce gerçekten sapmislardandiniz.
ثُمَّ أَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 199 )
Sonra insanlarin akip geldigi yerden siz de akip gelin. Allah'tan bagislanmanizi isteyin. Çünkü Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ
( 200 )
Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiginiz zaman, önceleri babalarinizi andiginiz gibi, hatta daha kuvvetli bir anisla Allah'i anin. Insanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kismet yoktur.
وَمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
( 201 )
Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ates azabindan koru!" diyenler vardir.
أُولَٰئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُوا ۚ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ
( 202 )
Iste onlar için, kazandiklarindan bir nasib vardir. Allah, hesabi çok çabuk görür.
وَاذْكُرُوا اللَّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ ۚ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ لِمَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
( 203 )
Bir de sayili günlerde Allah'i zikredin (tekbir alin). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalirsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varip toplanacaksiniz.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللَّهَ عَلَىٰ مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ
( 204 )
Insanlardan kimi de vardir ki, dünya hayati hakkindaki sözleri senin hosuna gider ve o kalbindekine Allah'i sahit tutar. Halbuki O, Islâm düsmanlarinin en yamanidir.
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ
( 205 )
Is basina geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çikarmak, ekini ve nesli helak etmek için kosar. Allah ise bozgunculugu sevmez.
وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ ۚ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ ۚ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ
( 206 )
Ona: "Allah'tan kork!" dendigi zaman da kendisini onuru (gururu) günah islemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkindan gelir. O ne kötü bir yataktir!
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ
( 207 )
Yine insanlardan kimi de vardir ki, Allah'in rizasina ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarina çok merhametlidir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
( 208 )
Ey iman edenler! Hepiniz baris ve selamete girin de seytanin adimlarina uymayin. Çünkü o sizin aranizi açan belli bir düsmandir.
فَإِن زَلَلْتُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
( 209 )
Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsaniz, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا أَن يَأْتِيَهُمُ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلَائِكَةُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
( 210 )
Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de is bitiriliversin. Halbuki bütün isler Allah'a döndürülüp götürülür.
سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُم مِّنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ ۗ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
( 211 )
Israilogullarina sor: Biz onlara ne kadar açik âyetler vermistik. Fakat Allah'in nimetini her kim kendisine geldikten sonra degistirirse, süphe yok ki, Allah'in azabi çok siddetlidir.
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا ۘ وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
( 212 )
Dünya hayati, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle egleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kiyamet günü onlarin üstündedir. Allah diledigine hesapsiz rizik verir.
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
( 213 )
Insanlar tek bir ümmetti. Ayrilmalari üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabinin habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanlarin, aralarinda ihtilaf ettikleri seyler hakkinda hakem olsun. Bunda da sirf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarindaki hirs ve kiskançlik yüzünden anlasmazliga düstüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onlarin hakkinda anlasmazliga düstükleri hakka, ulastirdi. Allah, diledigini dogru yola iletir.
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُم ۖ مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّىٰ يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَىٰ نَصْرُ اللَّهِ ۗ أَلَا إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ
( 214 )
Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (ugradiklari sikintilar) basiniza gelmeden cennete girivereceginizi mi sandiniz? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sikintilar dokundu ve öyle sarsildilar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: "Allah'in yardimi ne zaman?" derlerdi. Bak iste! Gerçekten Allah'in yardimi yakindir.
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ ۖ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ
( 215 )
Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayir olarak verdiginiz nafaka, ana baba, yakinlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmislar içindir. Hayir olarak daha ne yaparsaniz herhalde Allah onu bilir.
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
( 216 )
Savas size farz kilindi, gerçi o size hos gelmez. Olabilir ki siz, bir seyden hoslanmazsiniz; oysa ki o sizin için bir hayirdir. Yine olabilir ki, siz bir seyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ ۖ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ ۖ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللَّهِ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ ۗ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا ۚ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُولَٰئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 217 )
Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savasmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savasmak, büyük bir günahtir. Bununla beraber Allah yolundan alikoymak, O'nu inkar etmek, insanlari, Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkini oradan çikarmak, Allah yaninda daha büyük bir günahtir ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savasmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artik onlarin bütün amelleri, dünyada ve ahirette bosa gitmistir. Iste onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 218 )
Süphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince, iste onlar, Allah'in rahmetini umarlar. Allah, çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ ۖ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا ۗ وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
( 219 )
Ey Muhammed! Sana sarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazi menfaatler vardir. Fakat günahlari, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Ihtiyaçtan fazlasini infak edin. Iste böylece Allah, size âyetlerini açikliyor. Umulur ki siz düsünürsünüz.
فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۗ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَىٰ ۖ قُلْ إِصْلَاحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ ۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
( 220 )
Dünya ve ahiret hakkinda (düsünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar hakkinda yapacaginiz bir islah, islerine karismamaktan daha hayirlidir. Eger onlara karisirsaniz, onlar sizin kardeslerinizdir. Allah, bozguncuyla islah ediciyi bilir, birbirinden ayird eder. Eger Allah dileseydi, sizi zora kosardi. Süphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلَا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ ۚ وَلَأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ ۗ وَلَا تُنكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا ۚ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ ۗ أُولَٰئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ ۖ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
( 221 )
Müsrik kadinlari, iman etmedikçe nikâhlamayin. Bir müsrik kadin, sizin hosunuza gitse bile, iman etmis olan bir cariye herhalde ondan daha hayirlidir. Müsrik erkeklere de mümin kadinlari nikâh ettirmeyin. Bir müsrik, sizin hosunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayirlidir. Onlar sizi atese davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve magfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açikliyor. Umulur ki onlar hatirda tutup, ögüt alirlar.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ ۖ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِي الْمَحِيضِ ۖ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ ۖ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
( 222 )
Ey Muhammed! Sana kadinlarin ay basi halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun için ay basi halinde olduklari zaman kadinlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklasmayin. Iyice temizlendikleri zaman ise Allah'in emrettigi yerden onlara varin, yaklasin Süphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.
نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ ۖ وَقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُم مُّلَاقُوهُ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
( 223 )
Kadinlariniz, sizin için bir tarladir. O halde tarlaniza dilediginiz gibi varin ve kendiniz için ileriye hazirlik yapin. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksiniz. Ey Muhammed, müminleri müjdele!
وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِّأَيْمَانِكُمْ أَن تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
( 224 )
Sözünüzde durmaniz, kötülükten sakinmaniz ve insanlarin arasini düzeltmeniz için, Allah'i yeminlerinize hedef veya siper edip durmayin. Allah, her seyi isitir ve bilir.
لَّا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
( 225 )
Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiginiz lagiv (herhangi bir kasit olmadan, kanaate göre yanlis yere yapilan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandigi yalan yere yapilan yeminden sorumlu tutar. Allah çok bagislayicidir, çok halimdir.
لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَائِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ ۖ فَإِن فَاءُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
( 226 )
Kadinlarindan îlâ edenler (onlara yaklasmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardir. Eger bu yeminlerinden dönerlerse, süphesiz ki Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
وَإِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَإِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
( 227 )
Yok eger bosamaya karar vermislerse, süphesiz ki Allah söylediklerini isitir, kurduklarini bilir.
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَاثَةَ قُرُوءٍ ۚ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللَّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا ۚ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
( 228 )
Bosanan kadinlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'in rahimlerinde yarattigini gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eger Allah'a ve ahiret gününe inaniyorlarsa gizlemezler. Kocalari da, barismak istedikleri takdirde o süre içersinde onlari geri almaya daha layiktirlar. O kadinlarin, üzerlerindeki mesru hak gibi, kendilerinin de haklari vardir. Yalniz erkekler için, onlarin üzerinde bir derece vardir. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ ۖ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلَّا أَن يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ۚ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
( 229 )
Bosamak (talak) iki defadir. Ondan sonrasi ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktir. Onlara verdiklerinizden bir sey almaniz da size helâl olmaz. Ancak Allah'in çizdigi hudutta duramayacaklarindan korkmalari baska. Eger siz de bunlarin, Allah'in çizdigi hudutta duramayacaklarindan korkarsaniz, kadinin, ayrilmak için hakkindan vazgeçmesinde artik ikisine de günah yoktur. Iste bunlar, Allah'in çizdigi hudududur. Sakin bunlari asmayin, Her kim Allah'in hududunu asarsa, iste onlar zalimlerdir.
فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ ۗ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يَتَرَاجَعَا إِن ظَنَّا أَن يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
( 230 )
Eger kadini bir daha bosarsa, bundan sonra artik baska bir kocaya varincaya kadar ona helâl olmaz. Eger ikinci koca da onu bosarsa, Allah'in hududunu saglam tutacaklarini ümid ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur. Iste bunlar, Allah'in tayin ettigi hudududur. Bunlari, bilen bir kavim için açikliyor.
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ ۚ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِّتَعْتَدُوا ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ ۚ وَلَا تَتَّخِذُوا آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
( 231 )
Kadinlari bosadiginiz zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artik kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salin. Yoksa haklarina tecavüz için zararlarina olarak onlari tutmayin. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmis olur. Sakin Allah'in âyetlerini alay konusu edinmeyin, Allah'in üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle ögüt vermek üzere indirdigi kitap ve hikmeti hatirlayip, düsünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her seyi bilir.
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ۗ ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۗ ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
( 232 )
Kadinlari bosadiginiz zaman iddetlerini bitirdiklerinde, aralarinda mesru bir sekilde rizalastiklari takdirde, kendilerini kocalariyla nikâhlanacaklar diye sikistirip, engellemeyin. Iste bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir ögüttür. Bu, sizin hakkinizda daha hayirli ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ ۖ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ ۚ وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَا تُضَارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ ۚ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَٰلِكَ ۗ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ۗ وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُوا أَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّا آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
( 233 )
Anneler, çocuklarini, emzirmenin tamamlanmasini isteyenler için tam iki yil emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocugu sebebiyle bir anne de, çocugu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasin. Varise düsen de yine ayni borçtur. Eger ana ve baba birbirleriyle istisare edip, her ikisinin de rizasiyla çocugu memeden ayirmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eger çocuklarinizi baskalarina emzirtmek isterseniz vereceginizi güzel güzel verdikten sonra bunda da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptiklarinizi görür.
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا ۖ فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
( 234 )
Içinizden vefat edip de geride esler birakan kimselerin hanimlari, kendi baslarina dört ay on gün beklerler. Iddet (bekleme) sürelerini bitirdikleri zaman, artik kendileri hakkinda mesru bir sekilde yapacaklari hareketten size bir günah yoktur. Allah, yaptiklarinizdan haberdardir.
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ ۚ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّا أَن تَقُولُوا قَوْلًا مَّعْرُوفًا ۚ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ
( 235 )
Böyle kadinlara evlenme isteginizi üstü kapali biçimde çitlatmanizda veya gönlünüzde tutmanizda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onlari mutlaka anacaksiniz. Fakat mesru bir söz söylemekten baska bir sekilde kendileriyle gizlice sözlesmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabindan sakinin. Yine bilin ki Allah çok bagislayicidir, çok yumusaktir.
لَّا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ
( 236 )
Eger kadinlari, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden bosarsaniz (bunda) size bir vebal yoktur. Su kadar ki onlara (mal verip) faydalandirin. Eli genis olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandirmalidir. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.
وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إِلَّا أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ ۚ وَأَن تَعْفُوا أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۚ وَلَا تَنسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
( 237 )
Eger onlari, kendilerine dokunmadan önce bosar ve mehri de kesmis bulunursaniz, o zaman borç, o kestiginiz miktarin yarisidir. Ancak kadinlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bagislarsa baska. Ey erkekler! sizin bagislamaniz ise takvaya daha yakindir. Aranizdaki fazileti unutmayin süphesiz ki Allah, her ne yaparsaniz hakkiyle görür.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ
( 238 )
Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah için boyun egerek kalkip namaza durun.
فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
( 239 )
Eger bir korku hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kilin, (korkudan) emin oldugunuz zaman da böyle bilmediginiz seyleri size ögrettigi sekilde Allah'i zikredin (namazlarinizi yine her zamanki gibi husû ile kilin).
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَاجِهِم مَّتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ ۚ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
( 240 )
Içinizden hanimlarini geride birakarak vefat edecek olanlar, esleri için senesine kadar evlerinden çikarilmaksizin kendilerine yetecek bir mali vasiyet ederler. Bununla birlikte eger kendileri çikarlarsa, kendi haklarinda yaptiklari mesru bir hareketten dolayi size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ
( 241 )
Bosanmis kadinlar için de mesru ve gelenege uygun sekilde bir meta'(intifa hakki) vardir ki verilmesi, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur.
كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
( 242 )
Iste akillariniz ersin diye, Allah size âyetlerini böylece açikliyor.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُوا مِن دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللَّهُ مُوتُوا ثُمَّ أَحْيَاهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
( 243 )
Görmedin mi o kimseleri ki kendileri binlerce kisi iken ölüm korkusuyla yurtlarindan çiktilar. Allah da kendilerine "ölün!" dedi, sonra da onlara bir hayat verdi. Süphesiz ki Allah, insanlara karsi bir lütuf sahibidir. Fakat insanlarin pek çoklari sükretmezler.
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
( 244 )
O halde Allah yolunda çarpisin ve bilin ki Allah, her seyi isitir ve bilir.
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً ۚ وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
( 245 )
Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarini ödesin. Allah darlik da verir, genislik de verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلَإِ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ مِن بَعْدِ مُوسَىٰ إِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَّهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُّقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ أَلَّا تُقَاتِلُوا ۖ قَالُوا وَمَا لَنَا أَلَّا نُقَاتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَارِنَا وَأَبْنَائِنَا ۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ
( 246 )
Baksana, Israil ogullarinin Musa'dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine: "Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savasalim..." dediler. O da: "Size savas farz kilinirsa, acaba yapmamazlik eder misiniz?" dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarimizdan çikarildigimiz ve çocuklarimizdan ayrildigimiz halde Allah yolunda savasmayalim?" dediler. Bunun üzerine savas kendilerine farz kilininca da onlardan pek azi hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا ۚ قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِّنَ الْمَالِ ۚ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ ۖ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
( 247 )
Peygamberleri onlara: "Allah, size hükümdar olmak üzere Talût'u gönderdi." demisti. Onlar: "Ona bizim üzerimize hükümdar olmak nereden geldi? Oysa hükümdarliga biz ondan daha lâyikiz, ona maldan bir genislik, bir bolluk da verilmemistir." dediler. Peygamberleri de "Onu sizin basiniza Allah seçmis ve ona bilgi ve vücut bakimindan bir güç, bir genislik vermistir." dedi. Hem Allah, mülkünü diledigine verir. Allah'in rahmeti genistir, o her seyi bilir.
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
( 248 )
Peygamberleri, onlara sunu da söylemisti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarliginin alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktir ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatligi), Musa ve Harun ailelerinin biraktiklarindan bir bakiyye (kalinti) vardir. Onu melekler getirecektir. Eger iman etmis kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardir.
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ ۚ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ ۚ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَاقُو اللَّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ
( 249 )
Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden degildir. Kim de onu tatmazsa, iste o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan baska (bu kadarina ruhsat vardir)." Derken içlerinden pek azi hariç, hepsi de varir varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karsi duracak gücümüz yok." dediler. Allah'a kavusacaklarina inanip, bilenler ise su cevabi verdiler: "Nice az topluluklar, Allah'in izniyle nice çok topluluklara galip gelmislerdir. Allah, sabirlilarla beraberdir."
وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُوا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
( 250 )
Calut ve ordusuna karsi savas meydanina çiktiklari zaman da söyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabir dök, ayaklarimizi sabit tut ve kâfirler topluluguna karsi bize yardim et!"
فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الْأَرْضُ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
( 251 )
Derken, Allah'in izniyle onlari tamamen bozdular. Davud, Calut'u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlik ve hikmet (peygamberlik) verdi ve ona diledigi seylerden de ögretti. Eger Allah'in, insanlari birbirleriyle savmasi olmasaydi, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karsi büyük bir lütuf sahibidir.
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
( 252 )
Iste bunlar, Allah'in âyetleridir. Onlari sana hakkiyla okuyoruz. Süphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.
تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۘ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللَّهُ ۖ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ ۚ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
( 253 )
O isaret olunan resuller yok mu, biz onlarin bazisini, bazisindan üstün kildik. Içlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konustu, bazisini da derecelerle daha yükseklere çikardi. Biz Meryem oglu Isa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eger Allah dileseydi, bunlarin arkasindaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanina girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düstüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanina girmezlerdi. Fakat Allah diledigini yapar.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ ۗ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ
( 254 )
Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alis verisin, hiçbir dostlugun ve hiçbir sefaatin bulunmadigi bir gün gelmeden önce, size verdigimiz riziklardan Allah yolunda harcayin. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِندَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
( 255 )
Allah'tan baska hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydir), bütün varligin idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Izni olmadan huzurunda sefaat edecek olan kimdir? O, kullarinin önlerinde ve arkalarinda ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun diledigi kadarindan baska ilminden hiç bir sey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamistir. Onlarin her ikisini de görüp gözetmek O'na bir agirlik vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ۖ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَن يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
( 256 )
Dinde zorlama yoktur. Çünkü dogruluk, sapikliktan ayird edilmistir. Artik her kim tâgutu inkar edip, Allah'a inanirsa, saglam bir kulpa yapismistir ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her seyi isitir ve bilir.
اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ ۗ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 257 )
Allah, iman edenlerin velisidir. Onlari karanliklardan aydinliga çikarir. Inkâr edenlerin velileri de taguttur, onlari aydinliktan karanliklara çikarirlar. Iste onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalirlar.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ ۖ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
( 258 )
Allah, kendisine hükümdarlik verdi diye, Rabbi hakkinda Ibrahim'le tartisani görmedin mi? Hani Ibrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dedigi zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demisti. Ibrahim: "Allah günesi dogudan getiriyor, haydi sen onu batidan getir!" deyince o inkâr eden herif sasirip kaldi. Öyle ya, Allah zalimler toplulugunu dogru yola iletmez.
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۖ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ ۖ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۖ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۖ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ ۖ وَانظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 259 )
Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir sehre ugramisti, alti üstüne gelmis, ipissiz yatiyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldin?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldim." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayir, yüz sene kaldin, öyle iken bak yiyecegine, içecegine henüz bozulmamis, hele esegine bak, hem bunlar, seni insanlara karsi kudretimizin bir isareti kilalim diyedir. Hele o kemiklere bak, onlari nasil birbirinin üzerine kaldiriyoruz? Sonra onlara nasil et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açikça belli olunca: "Simdi biliyorum ki, Allah her seye kadirdir." dedi.
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن ۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي ۖ قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا ۚ وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
( 260 )
Bir zamanlar Ibrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasil dirilttigini bana göster!" demisti. Allah: "Inanmadin mi ki?" buyurdu. Ibrahim: "Inandim, fakat kalbim iyice yatissin diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuslardan dördünü tut da onlari kendine çevir, iyice tanidiktan sonra (kesip) her dagin basina onlardan birer parça dagit, sonra da onlari çagir, kosa kosa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّائَةُ حَبَّةٍ ۗ وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
( 261 )
Mallarini Allah yolunda harcayanlarin durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi basak bitirmis ve her basakta yüz tane var. Allah, diledigine daha da katlar. Allah'in rahmeti genistir. O, her seyi bilir.
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُوا مَنًّا وَلَا أَذًى ۙ لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( 262 )
Allah yolunda mallarini infak eden, sonra verdiklerinin arkasindan basa kakmayi, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yaninda mükafatlari vardir. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى ۗ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ
( 263 )
Bir tatli dil ve kusurlari bagislamak, arkasindan eza ve gönül bulantisi gelecek bir sadakadan daha hayirlidir. Allah, hiçbir seye muhtaç degildir, halimdir, yumusak davranir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا ۖ لَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُوا ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
( 264 )
Ey iman edenler! Sadakalarinizi, basa kakmak, gönül kirmakla bosa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteris için malini dagitir da ne Allah'a inanir, ne ahiret gününe. Artik onun hâli, bir kayanin hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmis, derken siddetli bir sagnak inmis de onu yalçin bir kaya halinde birakivermis. Öyle kimseler, kazandiklarindan hiçbir sey elde edemezler. Allah, kâfirler toplulugunu dogru yola iletmez.
وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
( 265 )
Allah'in rizasini aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kismini Allah yolunda sabit kilmak için mallarini Allah yolunda harcayanlarin hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sagnak düsmüs de yemislerini iki kat vermistir. Böyle bir bahçeye yagmur düsmese bile mutlaka bir çisenti vardir. Allah, yaptiklarinizi görür.
أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاءُ فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
( 266 )
Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalik ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altinda irmaklar aksin, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlik çökmüs ve elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayif çocuklari olsun. Derken ona atesli bir bora isabet ediversin de o bahçe yaniversin. Iste Allah, âyetlerini size böylece açikliyor. Umulur ki, düsünürsünüz.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنفِقُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الْأَرْضِ ۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلَّا أَن تُغْمِضُوا فِيهِ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
( 267 )
Ey iman edenler! Infaki gerek kazandiklarinizin, gerek sizin için yerden çikardiklarimizin temizlerinden yapin. Kendinizin göz yummadan alicisi olamiyacaginiz fenasini vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalariniza muhtaç degildir ve hamde layik olandir.
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاءِ ۖ وَاللَّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلًا ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
( 268 )
Seytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin seylere tesvik eder. Allah da lütfundan ve bagislamasindan birtakim vaatlerde bulunuyor. Allah'in lütfu genistir. O herseyi bilendir.
يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ
( 269 )
Diledigine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayir verilmis demektir. Ve bunu ancak üstün akillilar anlar.
وَمَا أَنفَقْتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُم مِّن نَّذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ
( 270 )
Her ne çesit nafaka verdinizse veya ne türlü bir adak adadinizsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir sekilde yardim olunmayacaktir.
إِن تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ ۖ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۚ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّئَاتِكُمْ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
( 271 )
Sadakalari açikça verirseniz o, ne iyi olur; yok eger onlari gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha hayirlidir ve günahlarinizin birçogunun bagislanmasina sebep olur. Bilin ki, Allah, her ne yaparsaniz hepsinden haberdardir.
لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاءُ ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنفُسِكُمْ ۚ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللَّهِ ۚ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
( 272 )
Onlari yola getirmek senin boynuna borç degildir, ancak Allah diledigini yola getirir. Yaptiginiz her iyilik sirf kendiniz içindir. Siz yalnizca Allah rizasini gözetmenin disinda infak etmezsiniz. Iyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen ödenir. Size hiçbir sekilde haksizlik yapilmaz.
لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ
( 273 )
Sadakalarinizi, kendilerini Allah yoluna adamis olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolasmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarindan dolayi, bilmeyenler, onlari zengin sanirlar. Oysa sen onlari yüzlerinden tanirsin. Yüzsüzlük yapip kimseden birsey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsaniz, süphe yok ki, Allah onu bilir.
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( 274 )
Mallarini gece ve gündüz, gizlice ve açikça infak edenler yok mu, iste onlarin Rableri katinda ecir ve mükafatlari vardir. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا ۗ وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا ۚ فَمَن جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىٰ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَنْ عَادَ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
( 275 )
Riba (faiz) yiyen kimseler, seytan çarpan kimse nasil kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alisveris de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alisverisi helal, faizi de haram kilmistir. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir ögüt üzerine faizcilige son verirse, geçmiste olanlar kendisine ve hakkindaki hüküm de Allah'a kalmistir. Her kim de yeniden faize dönerse iste onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardir.
يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ
( 276 )
Allah faizi mahveder, oysa sadakalari bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( 277 )
Iman edip iyi isler yapan, namazi dosdogru kilip zekati verenlerin Rabbleri katinda elbette mükafatlari vardir. Onlara hiçbir korku olmadigi gibi, onlar mahzun da olmazlar.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
( 278 )
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artik faizin pesini birakin, eger gerçekten müminler iseniz.
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِّنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ
( 279 )
Eger böyle yapmazsaniz, o zaman Allah ve Resulü tarafindan size savas açilmis oldugunu bilin. Eger tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksizlik etmezsiniz, haksizliga da ugramazsiniz.
وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍ ۚ وَأَن تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
( 280 )
Eger borçlu darlik içindeyse, ona ödeme kolayligina kadar bir süre taniyin. Ve bu gibi borçlulara alacaginizi bagislayip sadaka etmeniz eger bilirseniz sizin için, daha hayirlidir.
وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ۖ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
( 281 )
Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazanci tamamiyla ödenecek ve hiç kimse haksizliga ugramayacaktir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَن يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِن رِّجَالِكُمْ ۖ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَن تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَن تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِن تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
( 282 )
Ey iman edenler! Belli bir vade ile karsilikli borç alis verisinde bulundugunuz vakit onu yazin. Hem aranizda dogruluguyla taninmis yazi bilen biri yazsin. Yazi bilen biri, Allah'in, kendisine ögrettigi gibi yazmaktan kaçinmasin da yazsin. Bir de hak kendi üzerinde olan adam söyleyip yazdirsin ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan korksun da haktan birsey eksiltmesin. Sayet borçlu bir bunak veya küçük bir çocuk veya söyleyip yazdiramiyacak durumda biri ise velisi dogrusunu söyleyip yazdirsin. Erkeklerinizden hazirda olan iki kisiyi sahit de yapin. Sayet iki tane erkek hazirda yoksa, o zaman dogruluguna güvendiginiz sahitlerden bir erkekle iki kadin ki, birisi unutunca, öbürü hatirlatsin, sahitler de çagirildiklarinda kaçinmasinlar; siz yazanlar da az olmus, çok olmus, onu vadesine kadar yazmaktan usanmayin. Bu, Allah katinda adalete daha uygun oldugu gibi; hem sahitlik için daha saglam, hem süpheye düsmemeniz için daha elverislidir. Meger ki, aranizda hemen devredeceginiz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanizda sizin için bir sakinca yoktur. Alim satim yaptiginiz vakit de yine sahit tutun. Ayrica ne yazan, ne de sahitlik eden bir zarar görmesin. Eger onlara zarar verirseniz, o iste mutlaka size dokunacak bir günah olur. Üstelik Allah'dan korkun. Allah size ayrintilariyla ögretiyor ve Allah her seyi bilir.
وَإِن كُنتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌ ۖ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ ۗ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَ ۚ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
( 283 )
Sayet siz sefer üzere olur bir kâtip de bulamazsaniz, o vakit alinmis bir rehin belge yerine geçer. Yok eger birbirinize güveniyorsaniz kendisine güvenilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki emaneti ödesin. Bir de sahitliginizi inkâr edip gizlemeyin, onu kim inkâr ederse mutlaka onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsaniz Allah onu bilir.
لِّلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَإِن تُبْدُوا مَا فِي أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ اللَّهُ ۖ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
( 284 )
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'indir. Siz içinizdekileri açiga vursaniz da gizli tutsaniz da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra diledigini bagislar, diledigine de azab eder. Allah her seye kadirdir.
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ ۚ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ ۚ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۖ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
( 285 )
Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarina ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz Allah'in peygamberleri arasinda ayirim yapmayiz, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bagislamani dileriz, dönüs ancak sanadir." dediler.
لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ ۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِ ۖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا ۚ أَنتَ مَوْلَانَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
( 286 )
Allah hiç kimseye gücünün yeteceginden baska yük yüklemez. Herkesin kazandigi hayir kendisine, yaptigi kötülügün zarari yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eger unuttuk ya da yanildiysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yükledigin gibi agir yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyecegi yükü de yükleme! Bagisla bizi, magfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamiz, kâfir kavimlere karsi yardim et bize.